26 Haziran 2008 Perşembe

Mustafa Kemal’e Milli Mücade görevini kim verdi.

Birçok çevrece ortaya atılan ve üstüne gidilen bir iddiadır. Mustafa Kemal Atatürk’e Milli Mücadele görevi veren ve Samsun’a çıkmasını sağlayanın Padişah Vahdettin olduğu vurgulanır.
Fakat tarihsel kayıtlar incelenirse tüm bunların günümüz art niyetlileri tarafından ortaya atılan ve Milli Mücadelede Mustafa Kemal Atatürk’ün faktörünü baltalamaya çalışan iddialar olduğu anlaşılır.

Yazımıza eski bir dönemden başlayalım, Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurmay Yüzbaşı olduğu dönemden.

Dönemin padişahı II. Abdulhamit’in gizli polisleri Mustafa Kemal Atatürk’ü Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal’in düşünceleri, arkadaşları ile yaptığı konuşmaları ve gizli planları olduğu gerekçesi ile Yıldız Saray’ında sorgulamıştı. Bu sorgulamanın sonucunda Mustafa Kemal bir süre tutuklu kalmış, akabinde İstanbul’da görev yapmasının Osmanlı için tehlikeli olacağı düşünülerek Şam’da bulunan 5. Orduda görevlendirilmişti.

Burada asıl önemli nokta bu şekilde kara bir geçmişe sahip Mustafa Kemal’in Vahdettin tarafından çok gizli ve Anadolu’da ayaklanma başlatacak bir görevin başına geçilmesi ne kadar inandırıcıdır.

Eğer gerçektende Vahdettin, Mustafa Kemal’in bu özelliklerini bilerek onu Anadolu’ya göndermiş olsa zaten baştan idam sehbasına çıkarak boynunu ipe geçirmiş olmaz mı ?

Yani gün itibarıyla düşünürsek zaten fikirleri ve tartışmaları saltanattı ve padişahı hedef alan bir zât nasıl olur da yine padişahın özel emri ile bunları korumak ve bir direniş başlatmak için Anadolu’da görevlendirilir.

Devamında Atatürk’ün Padişah ve İtilaf Devletlerince tehlikeli bir kişilik olmasına rağmen nasıl Samsun vizesi aldığını açıklayacağız.

Görevlendirme konusunu biraz daha deşersek;

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Nutuk” adlı eserindeki ifadeleri direkt alıntı yapmamız uygun olacaktır.

Nutuk - SAMSUN'A ÇIKTIĞIM GÜN GENEL DURUM VE GÖRÜNÜŞ

“1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir :
Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.”

Lütfen bu noktada şu ifadeler dikkat ediniz. “Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak.”

Nutuk’tan devam ediyoruz.
(GENEL DURUMUN DAR BİR ÇERÇEVE İÇİNDEN GÖRÜNÜŞÜ)

“Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükûmeti de aynı durumda. Farkında olmadığı halde, başsız kalmış olan millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte. Felâketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve alabildikleri etkilere göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları tedbirlere başvurmakta... Ordu, ismi var cismi yok bir durumda. Komutanlar ve subaylar, I. Dünya Savaşı'nın bunca çile ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmış olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felâket uçurumu kenarında beyinleri bir çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul...”

Buradaki önem arz eden cümleler; “Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükûmeti de aynı durumda.”

Nutuk – BENİM KARARIM
“Gerçekte içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini sağlamaya çalışmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti onun istiklâli padişah, halife, hükûmet, bunların hepsi anlamı kalmamış birtakım boş sözlerden ibaretti.”

Nutuk - YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

“Osmanlı Hükumeti'ne, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine başkaldırmak, bütün milleti ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu.”

Son olarak;
Nutuk – MİLLİ SIR

“Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse, diyebilirim ki, ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim.”

Samsun Vizesi ve Atatürk’ün yetkilendirilmesi.

İşkal konusunda ve işgal ettiği toprakları yönetmekte uzman olan İngilizler belkide uzmanlıklarında tarihlerinin en büyük hatalarından bir tanesini Mustafa Kemal’e Samsun vizesi vermekte yapmışlardır.

Bir tek imza ile yapılan bu hatanın kazandıkları toprakları bir milletin dirilişi ve top yekün mücadelesi ile ödemişlerdir.

Osmanlı Padişahı Vahdettin İstanbul’da ciddi baskı altına alınmış ve köşeye sıkışmıştı. Tek amacı mevcudiyetini sürdürmek ve dahasında koruyabilirse daha az topraklar ilede olsa halifeliği ve saltanatı elinde tutmak ana mesele olmuştu.

İngilizler ise ele geçirdikleri Osmanlı’da Azınlıklara söz sağlamak ve mevcut kalan toprakları pekçok parçada koloni devletler gibi yönetmek istemekteydiler, Zira İngilizlerin uzman oldukları konu sömürü politikalarıydı.

O döneme döndüğümüzde Mustafa Kemal gibi Çanakkale’de adını yazmış, milliyetçiliği ile ön planda görünen ve dahasında bir köklü direnişi başlatabilecek isim ve prestije sahip kişinin nasıl Samsun için İngilizlerden vize aldığı en büyük kafa yorulan konulardan bir tanesidir.

Mustafa Kemal Atatürk Samsun’a 40 kadar arkadaşı ile çıkmıştır. O dönem bütçesi Osmanlı Sarayın’dan karşılanacağı bildirilmiş ve vize bizzat İngiliz İstihbarat Komutanı John Godolphin Bennett tarafından verilmiştir.

Osmanlı Sarayına dönemin çeviri ve yazışmalarını yöneten Türkleri tarafından 40 kişilik heyetin Anadolu’daki parçalanmaları durduracağı ve sarayın anadoluda kaybolan gücünün tekrar kazandıracağı ve dahasında bu konun İngilizlercede onaylandığı sunulmuş bu şekilde bütçe alınmıştır.

John Godolphin Bennett ise uzman olması ve istihbaratçı olması sebebiyle bu heyette görevli belli kişilerin peşine Türk diline ve İngilizce’ye hakim ajanlar takmıştır.

Bu ajanların ana karargaha geçmiş oldukları belli başlı notlar içerisinde Mustafa Kemal’in şuan Şişli’de bulunan ve İnkilab Müzesi olan o dönemli Atatürk’ün evi olan yerde çeşitli toplantılar yaptıkları ve bu toplantıların stratejik öneme sahip komutanları içerdiği bulunmaktaydı.

Fakat İngilizlerin söz konusu komutanlar peşine yönlendirmiş oldukları ajanlar ve yazışmaları yönetenlerin 2 dile hakim olması bu kişilerin belli bir yapıdan gelen kişiler olmasını gerektirdi. (Bu kısım başka bir yazıda ele alınacak kadar uzundur. Bu sebepten yeni bir yazı ile detaylı bilgiler vereceğiz.)

Netice olarak çevirmenlerinden ve ajanlarından gelen yanlış ve eksik bilgiler Mustafa Kemal ve beraberindeki 40 kişi hakkında kesin bilgilere ulaşılabilmesinin yoluna engel koydu.

Aynı şekilde aynı sistem ile Saray’a da yönlendirilmiş ve saptırılmış bilgiler verildi.
Sonuç olarakta Mustafa Kemal ve Arkadaşları 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak bastılar ve ilk iş olarakta milli mücade üzerine açıklamada bulundular.

Şimdi tüm bunlar içerisinde eğer Vahdettin’in Mustafa Kemal’in padişah karşıtı olmasına ve bunun bilinmesine rağmen direniş emri verdiği düşünürsek, İngiliz kuvvetlerinin buna neden vize verdiği kısmını nasıl doldurmamız gerekir ?

Sonuçta Saray İngilizlere emir verecek veya İngilizleri yönetebilecek kabiliyettini çoktan kaybetmiştir dahasında başta hükümet olmak üzere Saray içerisinden birçok kişi İngiliz taraftarıydı.

Zira ortada bir işgal vardır ve ortalık can pazarıdır.

Ne Vahadettin nede İngilizler Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a çıkma niyeti konusunda kesin bilgi sahibi değillerdi.

Padişah’ın amacı Mustafa Kemal ve arkadaşlarını İstanbul’dan uzaklaştırmak ve daha önceden yapmayı denedikleri gibi bir hükümet kurma gayesini boşa çıkartmak.

İngilizlerin amacıysa zaten yönetimlerinde olan İstanbul’da çok fazla karışıklılık olmaması dahasındada yine hükümet konusunda sıkıntıya düşmemekti.

Hem Mustafa Kemal veya bir başkası kim olursa olsun....
Anadolu veya bir başka yere çıksa dahi,
Silahları toplanmış,
Orduları dağıtılmış,
ve birçok noktada parçalanmış bir halk ile ne yapabilirlerdi ki ?

Bir Kurtuluş Savaşı mı başlatacaklardı ?

Yoksa bu savaşı kazanıp yeni bir devlet kurup bağımsızlıklarını mı ilan edeceklerdi ?

Yani İngilizlere göre; “Osmanlı Devleti nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı”

Yani Padişah’a göre; “Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor.” du.

Saygılarımızla.

Hiç yorum yok: